1949, Batman-31 Mayıs 2010, Gazze yolu-uluslararası sular
Batman’ın Beşiri ilçesinde doğdu. Dört yaşındayken babasını kaybetti. Evli ve (dördü kız, ikisi erkek) altı çocuk babasıydı.1980 yılından beri Siirt’te yaşıyordu. Elazığ Fırat Üniversitesi’nin Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunu. Uzun yıllar Siirt Yem Fabrikasında Elektrik Mühendisliği görevini yürütürken, fabrikanın özelleştirilmesinden sonra Siirt Devlet Hastanesi’nde Elektrik Mühendisliği yapmaya başladı. Siirt’te 80 darbesinden sonra kapanan Milli Selamet Partisi’nin devamı niteliğindeki Refah Partisi İl Teşkilatını kurdu. Siirt’in ilk yerel televizyon kanalı olan SELAM TV’yi kurdu ve uzun yıllar yönetti. Bu sırada telsiz yasasına muhalefetten 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra Reddi Mahkeme kararıyla beraat etti. 28 Şubat post modern darbesinde iki yıllığına Yozgat’a sürgüne gönderildi. 2007 Milletvekili seçimlerinde Siirt Saadet Partisi Milletvekili adayı ve 2009 Yerel Seçimlerinde Belediye Başkanı Adayı oldu. 2010 yılında, Saadet Partisi’nin İl Müfettişliği görevini sürdürmekteydi.
O kadar sevinçli gitti ki…
Sabah uyandı; hemen traş oldu.
Arkadaşları almaya gelecekti,
iki sefer ‘Nerede kaldınız?’ diye telefon açtı.”
Suna Bilgen, eşi
31 Temmuz 2010– Siirt
Suna Bilgen: Otuz altı yıllık evliydik. Annesi Siirtliydi. Ama asıl Musul’dan gelmeydiler. Yedi yaşından itibaren Mardin’de yetimhanede büyümüş. Cenab-ı Allah küçüklüğünden beri kapılar açmış ona hep. Hayatını anlatırken hep, “Bir çiftlikte çalışırdım. On dört-on beş yaşlarındayken sabah namazı vakti gelince bir kuş gelirdi, namaza kaldırırdı beni, o kuşu aradım hep ama bulamadım.” derdi.
Küçükten beri çileli bir ömrü vardı ama hiçbir zaman hâlinden şikâyet etmezdi. Yardımlaşmayı hep çok severdi. Hiç kimseyi ayırmazdı. Hiçbir zaman kendi menfaatini düşünmezdi. Çok da seviliyordu… İbadetlerini, hele ki gece namazlarını hiç aksatmazdı. Yem fabrikasında çalışırken, fabrika şehrin dışında bir yerdeydi ve biz de oranın lojmanlarında kalıyorduk. Akşamları yatsı namazı için camiye giderdi. Haliyle de camiden anca gece geç saatte dönüyordu. Onu her gece aynı vakitte sokakta gören polisler, “Sen bekçi misin?” diye sormuşlar. Eve geldiğinde bu hadiseyi anlatıp “Beni bekçi sandılar, ne güzel Allah’ın bekçisiyim işte.” diye güldü.
İş yerindeki yemeklere gitmezdi. O yemeklerde içki içilmesinden hoşlanmazdı çünkü. Bu yüzden müdürler işe gelmiyor diye iftira edip Ankara’ya sürgüne gönderdiler. Bunun iftira olduğu anlaşılana kadar iki sene geçti.
İsmail Bilgen: Babam çok becerikli bir insandı. Birçok konuda bilgili ve ustaydı. Elektrik mühendisiydi, ancak çalışmakla geçen bir hayatın sonucu olarak da birçok işten anlıyordu. Yaptığı işlerde sonranın ustası olacak birçok çırak yetiştirdi. Babayiğitti. Haksızlığa hiç gelemezdi. Gururlu ve daima dik duran bir insandı. İnsanların çıkarları doğrultusunda hareket etmez, doğru olanı söyler ve yapardı. İnsanlara yardımcı olmayı çok severdi. Onların dertlerini kendi derdi bilir, çözmek için de elinden geleni yapardı. Biri ondan yardım istediği zaman kıramazdı. Siirt’te ilk televizyonu (Selam TV) o kurmuştu.
Yusuf Bilgen: Buradaki yerel bir kanal, İstanbul ya da İzmir’dekiler gibi rahat hareket edemiyor. Ben de orada çalıştım bir süre… En ufak bir yayınımızda müdahale ediliyordu. Televizyon vericisini telsiz vericisi gibi gösterip “Ajanlık yapıyorsunuz.” diye suçladılar ve yıllarca sürdü bu. Bir süre ortalıkta görünmemek zorunda kaldı… Saadet Partisi’ne bağlıydı ama yardım yaparken particilik yapmaz, insan ayırmazdı. Cemaat, mezhep ve meşrep farkı gözetmeksizin hizmet eder ve hangi kuruluş gelirse gelsin yardımcı olurdu. Elektrik mühendisiydi ama giyimine kuşamına bakınca hiç de mühendis havası yoktu. Çünkü gösterişe hiç önem vermezdi. Paraya da önem vermezdi; projeler çizer para almazdı. Buradaki öğrenci yurdunun projesini de o çizdi.
Gitme kararı…
Suna Bilgen: Yerinde duramazdı hiç. Yeter ki çalışsın, hep bir yerlere giderdi. Bu yolculukta da Cenab-ı Allah içime bir şey verdi, niye gidiyorsun, bile diyemedim. Projelerden kazandığı paraların hepsini oraya götürmek üzere cebine koydu, gitti. Gerçi İsrailliler almışlar, Allahlarından bulsunlar… “Bakayım Hacı ne kadar paran var?” dediğimde, “Amaan, geçici dünya, bu sene de Allah rızası için gitsin paralar.” dedi. Zaten gözü hiç para görmezdi. Cebi para dolu olsa da bi bakardım boşalmış. Muhtaçlara verdiğini bilirdim. Ama bizi de hiç muhtaç etmedi Allah’a şükür. Allah nur içine koysun onu.
İsmail Bilgen: Babam Filistin konusuna ayrı bir önem verirdi. Filistin’in ne durumda olduğunu çok iyi biliyordu. Hep onlara yardım etmek istiyordu. Bu gemi, ona ve insani duygularla Filistin’e yaklaşan herkese bizatihi yardım etmek için çok iyi bir fırsattı. Bu yüzden onun bu isteğini bütün risklerine rağmen çok olumlu karşıladım. Ayrıca ben İsrail’in bu kadar ileri gidebileceğini ve bu saldırıyı gerçekleştirebileceğini hiç beklemedim. En fazla gemiyi kıyıya çeker yardımların ulaşmasına engel olur ve sonra herkesi gemi ile geri gönderirler diye bekliyordum. En iyi beklentim ise yardımları yapıp sağ salim geri gelmeleriydi. Saldırıyı haber aldığım zaman da “yaralanmıştır” diye umuyordum. Ancak, yaralamak maksadı ile o gemiye girilmemiş, bunu sonradan öğrendim.
Yusuf Bilgen: Babam, “Gazze’ye gideceğim.” dediğinde, hiçbirimiz, “Hayır, gitme. Ne işin var orada? Sana mı kaldı?” gibi bir tepki vermedik. Hayır işi için giden bir insana “Gitme!” diyemezsiniz ki… Zulme uğrayan insanlara bir nebze olsun yardımcı olmak, onların acılarını paylaşmak için gidiyordu oraya. Ama karşı tarafta İsrail olunca insanın içi çok da rahat olmuyor. Gemide birçok milletten insan olması, ilk baştaki tedirginliğimi azalttı. Üstelik daha önce de kara yoluyla gidilmiş ve yardımlar yerine ulaştırılmıştı. O zaman da saldırıya uğramışlardı gerçi ama bir şey olmamıştı. Herhalde İsraililer baktılar arkası geliyor, bir yerde “dur” demek lazım diye düşündüler.
İsmail Bilgen: Ama bilseydim böyle olacağını, ben de giderdim babamla.
Yusuf Bilgen: Zaten bu olaydan sonra, bizi gören herkes “Bir dahaki gemiye beni de yazdırın.” dedi. İsrail, önünü keseyim artık kimse gelmesin, niyetiyle yaptı bu işi belki ama şimdi herkes daha çok istiyor oraya gitmeyi.
Yola çıkış…
Suna Bilgen: O kadar sevinçli gitti ki. Sabah uyandı; hemen traş oldu… Arkadaşları almaya gelecekti, iki sefer “Nerede kaldınız?” diye telefon açtı.
İsmail Bilgen: Organizasyona katılmak için çok mücadele etti.
Emine Bilgen: Organizasyonu duyar duymaz İHH’ya “Beni de alacaksınız.” dedi; “Kontenjan doldu.” dediler ama babam yılmadı, organizasyonu takip etti ve en sonunda adını yazdırmaya muvaffak oldu
Yusuf Bilgen: Bir de insanlar, “Haberlerde izliyoruz ama ne yapalım elimizden bir şey gelmiyor.” diyorlar. Böyle bir kuruluş yardım etmeye kalktığında, işte bu tür yardım heveslisi, vicdanlı insanlara gün doğuyor ve bu tür organizasyonlara çok rağbet oluyor.
Öleceğini bile bile, şehit olmak için mi gitti?
Suna Bilgen: Cenab-ı Allah ona şehit olmayı nasip etmiş. Çoluk çocuğu bırakmış burada, ölmek ister mi hiç?
Yusuf Bilgen: Karşımızdaki İsrail, her şey beklenir… İnsanlar bu yüzden en kötü sonuca da hazırlıklı olarak çıkıyor yola. Yoksa kimse “öleyim” diye gitmez. Salıncaklar götürmüşler, bebek vardı o gemide. Ölmeye gidenler böyle mi olur?
Suna Bilgen: Olaya eğri bakmak isteyince, her tarafta bir eğrilik bulursun. Onlar yanlış anlar şu sözü söylemeyeyim, diye düşünmem. Çünkü niyetim de gemidekilerin yaptıkları da ortada. Benim beyim giderken giysilerini koydu çantasına. Niyeti ölmek ve öldürmek olsaydı, silah gibi bir şeyler koyardı herhalde.
Neden Filistin?
Suna Bilgen: Filistinliler de bizim kardeşlerimiz…
Yusuf Bilgen: Babam, haberleri izlerken, “Oradaki çocuklar bombalarla parçalanırken ben burada yatağımda mı öleceğim?” derdi.
Suna Bilgen: Zaten, aşırı duygusal bir insandı.
Emine Bilgen: Çoğu insan o sahneleri sadece film izler gibi görmüştür. Oysaki Filistin’deki insanlar büyük acılar yaşıyorlar. Dünya zalimin yanında kalma konusunda ısrar ediyor. Güçlü isen sana kimse ceza kesemez, anlayışı hâkim Sina yarımadasında. Bizler Müslümanız. Zalim güçlü olsa da onun haksız olduğunu yüzüne söylemek bizim boynumuzun borcudur. Mazlumun yanında zalimin karşısında olmamız gerekir. Haberlerde izlediğimiz görüntüler bir film sahnesi, bir kurgu değil; gerçekten yaşanıyor. İnsan olan herkes bu sahneleri seyrettikten sonra kendine “Ben de insanlık gereği bir şeyler yapmalıyım.” diyebilmeli.
İsmail Bilgen: Bu zulüm bitsin istiyoruz hepimiz. Çoluk çocuğu öldürüyorlar, kimse bir şey demiyor. Bir avuç insanlar ama bütün dünyayı avuçlarına almışlar.
O gece ve sonrası…
Suna Bilgen: Sabaha kadar bekledim. Cenazesini görünceye kadar inanmak istemedim. Acı, zaman geçtikçe daha çok çöküyor.
‘Ne işleri vardı orada, gitmeselerdi, Türkiye’de muhtaç mı kalmadı,’ diyenlere ne diyorsunuz?
Emine Bilgen: Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, derseniz o yılan bir gün gelir sizi de sokar. Budur mesele. PKK adı altında kimlerle mücadele ediyoruz sanki?
İsmail Bilgen: İstanbul’dayken İHH’nın merkezine bilgi almak için gidiyordum. Kadıköy’den bindiğim otobüste bu olayları tartışan insanların ne kadar vurdumduymaz ve bencil olduklarını gördüm. “Ne işleri vardı Filistin’de, Türkiye’de hiç mi fakir yok, niye onlara yardım etmiyorlar?” diye söyleniyorlardı. Oradaki insanların silahların gölgesi bombaların altındaki çaresizliğini hiç düşünmüyorlardı.
Yusuf Bilgen: Böyle söyleyen insanlara baktığın zaman, kendi komşularına, akrabalarına dahi yardım etmeyen insanlar olduklarını görüyorsun.
İsmail Bilgen: Birkaç kişiye anlatmaya çalıştım. Ama anlamıyorlar. Adamlar kendi rahatlarını düşünüyorlar. Protesto mitingleri için taksime giderken yollar kalabalıktı, ne oldu diye soran birine olayı anlattım, hemen “Ne işleri vardı orada?” dedi. Deliye döndüm fakat laf anlatmak mümkün değildi, en iyisi susayım dedim. Ama herkes böyle değil tabii ki.
Yusuf Bilgen: Bu şu demektir aslında: Başında bir hain var; onun dediklerini yaptığın zaman sana dokunmayacak, yapmadığın zaman canını yakacak. Sen de diyorsun ki: “Her dediğini yaparım.” Senden meşru şeyler istemiyor ki; zulme sessiz kalmanı istiyor. Ama bizim milletimiz tarih boyunca zulme karşı gelmiş, Yahudileri bile kurtarmıştır.
Emine Bilgen: Birisi bana da “’Ne işleri vardı orda?’, diyorlar.” dedi; ben de ona: “Onların evlerinde ne işleri vardı, görmüyor muydular katledilen, anneleri babaları öldürülmüş çocukları?” dedim.
Yusuf Bilgen: Aslında biliyor karşı tarafın haksız olduğunu, ama kendisi gitmiyor ya, vicdanını rahatlatmak için “Gitmeseydi, ne işi var orada?” gibi laflara sığınıyor. Özünde, İsrail’den çok kendini aklamaya çalışıyor. Ama birilerinin de bu zulme “dur” demesi gerekiyordu.
İsmail Bilgen: Bir de, belli kanalları izliyorlar, bu haberleri izlemiyorlar. Dünyada neler oluyor haberleri bile yok. İnsanları ve olayları yönlendiriyorlar. Dikkat ettiyseniz baskının hemen ertesinde İskenderun saldırısı oldu. İnsanlar yine PKK ile ilgilensinler ve Mavi Marmara olayıyla ilgilenmesinler istediler ama tutmadı bu oyunları.
Yusuf Bilgen: Zaten dünya şimdi eskisi gibi değil. Dışarıda güçlü olduğun kadar içerde güçlü oluyorsun.
Medyanın tutumu…
İsmail Bilgen: Medyada bazıları ciddi destek verirken, bazıları da deminden beri konuştuğumuz türden tepkiler vererek İsrail’in yaptığı bu zulmü haklı göstermeye çalıştılar. Filistinliler ile PKK’yı bir tutmaya çalıştılar. Biz bu oyunları görüyoruz. Kimse kimseyi kandırmasın. Bir yazar televizyona çıkıp da bu şekilde konuştuğunda onun kimin adına konuştuğunu çok iyi biliyoruz. Zaten belli insanların ağızlarından hep aynı kelimeler çıkıyor. İsrail’in tüm dünyadaki ve buradaki medya gücünü de biliyoruz. Kendi servis ettikleri şeyleri, o yazarların ağızlarından söyletiyorlar. Bunların yaptığı hainlik İsrail’in yaptığından daha beter!
Fethullah Gülen’in ‘Otoritelerden izin alınmalıydı!’ açıklaması…
Yusuf Bilgen: En fazla şok olduğumuz mesele odur. Bunlar İsrail propagandası. Bazı grupları da etkiliyor bu. Ne işleri var orada demek de o propagandalarının bir devamıdır. İnsanlarımız bu kadar cahil olmasınlar, böyle propagandalara kanmasınlar. Bu bizim hem insanlığımızın hem de dinimizin gereği. Biri mazlum durumundaysa başka bir dinden de olsa o gidip yardım etmek zorundayız. Çünkü dinimiz bize “Mazluma dini sorulmaz.” diyor.
İsmail Bilgen: Madem destek olmuyorsun, köstek olma bari.
Suna Bilgen: Kendini dinen bitirdi. Müslüman bir adamdan böyle bir laf beklemiyordum.
Yusuf Bilgen: Önce bir gelinse, “Başınız sağ olsun.” dense, sonra yöntem eleştirilse hadi neyse diyeceğiz. Ama bunları yapmayacaksın, otoritelerden izin alınmalı diyeceksin. Zaten, onlara “otorite” denince bizim damarımız kabarıyor. İsrail yönetimine nasıl otorite dersin, tarihine baksana, bir de izin almalı diyorsun… E, zaten izin vermiyor, bunu bilmiyor musun? Zaten orayı ablukaya almış… Bu kadar zalimleşebilen bir yönetimden izin alma düşüncesine çocuklar bile güler. Akdeniz’deki otorite, onlara göre “İsrail” demek ki.
Direnmeselerdi bu katliam olmayabilir miydi?
İsmail Bilgen: O gemiye inen askerler zaten öldürme amaçlı indi. Bunu çok açık ve net görebiliyoruz. Geminin dünya ile irtibatını sağlayan ekipmanların bulunduğu en üst güverteye çok sayıda silahsız sivil insan çıkarıldı.
Bu şu anlama geliyor: “Burada çok sayıda sivil var buraya indirme yapma!”… Sivil bir eylemde sokağa çıkan silahsız kalabalıklara askerler nasıl ateş edemezse burada da bu insanlara ateş edilemez; hem başka bir ülkenin vatandaşları onlar hem de uluslararası sulardalar!
Askerler daha helikopterle indirme yapmaya başlamadan gerçek mermiler kullanarak ateş etmeye başladılar. Birçok insan helikopterden açılan ateş sonucu yaralandı.
İşin daha vahim tarafı, adli tıp raporlarına göre babamın ve şehit olan diğer kardeşlerimizin ölüm sebebi, yakın mesafeden başlarına sıkılan kurşun. Yani bildiğiniz infaz! Yerde yaralı yatan adamı infaz etmişler. Görgü tanıklarının anlattığı bütün ifadeler de aynı.
İşin aslı şu ki önce karartma uyguladılar sonra da geminin dünya ile iletişimini kestiler. Çünkü o gemide kimse görmeden bir katliam yapmak istiyorlardı. Ama oyunları tutmadı, yayını sadece kısa süreli kesebildiler.
Eğer yayını kesebilselerdi siz o zaman görürdünüz katliamı…
Gerekçe olarak o gemiden silah da çıkardı bomba da…
Hiç kimse, insanlar gemilerini basan askerlere “silahsız” olarak direndiler diye bu ölümleri haklı gösteremez. Direnmelerinden daha doğal ne olabilir ki? Uluslararası sularda o gemiye inmeye ne hakları var?
Yusuf Bilgen: Amaçları öldürmek olmasaydı, gemiyi kolaylıkla ve kimsenin burnu kanamadan engellerlerdi zaten.
İsmail Bilgen: Kesinlikle bir uyarı falan yapmamışlar zaten. Sen benim evime silahlı girsen ben daha beterini yaparım. Ben oradaki insanları çok sabırlı gördüm, babamı dahi. Emir dinlemişler, emir dinlemeseler herhalde daha sert karşılık verirlerdi.
Bizimkilerin hiç silah kullanmadıkları ortada. Askerlerden ele geçirdikleri silahları denize atmışlar.
Bu çok zor bir davranıştır. Çünkü, bir hafta boyunca yolculuk ettiğin kardeşlerin gözünün önünde vuruluyor, sen ise elindeki silahı kullanmayıp denize atıyor ve yine çıplak elle yardıma koşuyorsun.
Hatta yaralı İsrailli askerleri de tedavi ettiriyorsun.
Yusuf Bilgen: Allah onların oyunlarını başlarına çevirdi. Bütün dünya bir anda ne kadar zalim olduklarını gördü. Her taraf parçalanmış insanlarla doluydu… “Müslüman ülkeler niye tepki vermiyor?” dendiğinde, “Bu ülkelerin başında satılmış insanlar var.”, diyoruz. Ama bu olay gösterdi ki baştakiler ne kadar satılmış olursa olsun sen sivil olarak bir şeyler yapabilirsin.
D.Y: Hükümetin tavrı…
İsmail Bilgen: Başlarda çok iyiydi, çok ilgilendiler ama şu sıralar gevşediler sanki.
Bana sorarsanız, İsrail ve Amerika ile ilişkilerimizin tamamen kesilmesi çok daha yararlı. Çünkü biz onlara yanaştıkça onlar bizim arkamızdan iş çeviriyorlar.
Onlarla hâlen niye bu kadar iyi ilişkiler içinde olmak zorundayız, anlayamıyorum.
Birtakım yanlışlar yapıldı.
Olay ilk olduğu anda askerimiz yardıma gitmeliydi.
Çünkü bu saldırı yalnız o insanlara değil Türkiye’ye yapılan bir saldırıydı.
Niyetimiz savaş değil elbet ama gereken tepki verilmeliydi.
Ayrıca Bülent Arınç’ın “Kimse bizden İsrail’e savaş açmamızı beklemesin.” sözleri de çok trajikti.
Bu İsrail’e cesaret verecek ve yaptıklarının yanına kalacağını gösteren bir açıklama.
Emine Bilgen: Sürekli bakanlığı arıyorduk. Onların bizi araması gerekirken, biz onları arıyoruz sürekli ve bilgi vermiyorlar. Dışişlerini arıyoruz, bize “Cenazeler Ankara’ya gelecek.” diyorlar.
İsmail Bilgen: Ahmet Davutoğlu televizyona çıkıp “Cenazeler buraya gelecek.” diye bir açıklama yaptı; ona çok içerledik. Olacak iş değildi.
Önce yakınlarına haber verilmesi lazımdı.
Hatta vefat ettiğini de ablamın bizzat araması sonucu öğrendik, yoksa onu da televizyondan öğrenecektik.
Bilgi önce sana geliyor, sen onu televizyonlara servis etmeden önce yakınlarını ara bir… İnsanlık bunu gerektirir yani…
Bize “Cenazeler Ankara’ya gelecek.” dendi. Ben, ablam ve eniştem Yalova’dan Ankara’ya gittik arabayla. Daha sonra televizyonda Davutoğlu, cenazelerin İstanbul’a getirileceğini açıkladı… O zaman çok içerledik. Zira böyle bir haber her şeyden önce ailesine bildirilmeliydi…
Ayrıca bize ne yapılacağı konusunda hiçbir açıklama yapılmadı. Cenazeler aynen ilk uçakla memleketlerine mi gönderilecek yoksa İstanbul’da mı kalacak bilemedik.
Bunun için İstanbul’a dönersek Siirt’e gönderilme durumunda cenazeye yetişemeyeceğimizi düşündük. Bunun üzerine arabayla Siirt’e devam ettik.
Bundan dolayı İstanbul’daki cenaze törenini kaçırdık…
Çok üzüldüm.
D.Y: Mavi Marmara gönüllülerinin çoğunluğunun İslami kesimden olduğu için olayı sahiplenmeyenler de var…
Yusuf Bilgen: Bizim insanımızda böyle bir anlayış var maalesef. Bu, sadece sağcılar ya da solcular arasında da değil.
Eğer bir hareketi -çok iyi bir şey de olsa- başka bir grup yaptıysa onu sahiplenmiyorlar.
Üstelik Gazze’ye Özgürlük filosu sadece İHH’nın eylemi değildi ama öyle bile olsaydı, İHH hiçbir şekilde siyâsî bir kuruluş değil ki. İnsanlar olayı siyasallaştırarak duyarsızlıklarına mazeret üretiyorlar.
İsmail Bilgen: Bu işi dinciler yaptı diye desteklememek vicdana sığmaz.
Orda iyi bir niyet varsa kim katılırsa katılsın destekler insan.
Orada her milletten insan vardı. Yahudiler vardı, Ateistler vardı.
Ayrıca organizasyon sadece İHH’ya değil çoğu Avrupa’dan olan onlarca kuruluşa aitti. Ancak İHH, en büyük gemiye sahip olan en çok yardım malzemesini götüren ve en çok sayıda insanı taşıyan kurum olduğu için başı çekti.
Bu olay neyi değiştirdi?
İsmail Bilgen: Çok şeyi değiştirdi. Öncelikle Gazze üzerindeki ambargo hafifledi. İnsanlar rahat bir nefes aldı. Refah sınır kapısı açıldı. Arap halklarının üzerinde önemli etkileri oldu. Türkiye’ye muhabbetleri arttı. Arap baharının ateşlenmesinde etkili oldu.
Bütün bunların dışında insanların fikri dünyasında çok şeyi değiştirdi. İnsanlar üzerlerindeki ölü toprağı attı. Filistin başta olmak üzere mazlum insanlar üzerindeki hassasiyetleri arttı.
Avrupa ve Amerika’da İsrail’i zavallı sanan birçok insan bütün medya karartmalarına rağmen gerçeği gördü. Türkiye’de ve dünyada İsrail’e tepkiler arttı…
İsrail’in yaptıklarının ucu, en azından görünürde, Türkiye’ye dokunmamıştı hiçbir zaman. Orada insanlar sürekli ölüyordu ama Türkiye’den insanlar ölünce daha farklı oluyor.
Yusuf Bilgen: Sanki dünyada bir tek kendileri var, her şey kendileri için yaratılmış. Düşünsenize, Filistinlilere bomba atarken, üzerine “Size hediyemizdir!” diye yazdırıyorlar çocuklara. Bu insanlar küçüklükten böyle yetiştiriliyorlar…
“Bütün dünya bize karşı, biz onları öldürmezsek onlar bizi öldürecek.”, diyorlar. Böyle büyüyorlar.
Kendi insanını paranoyak hâline getiriyor İsrail.
Emine Bilgen: Kendi halkına daha büyük zulüm yapıyor aslında. Bir halkı sürekli ölüm korkusu içinde tutmak az şey değil ki. Her an birileri gelip kendilerini öldürecek paranoyası içindeler.
Acıyorum aslında onlara. Askerlerine de acıyorum.
Benim babam şehit oldu, ya onlar ölünce ne olacak? Onlar kendilerine zulüm ediyorlar.
Yalnızlaştırıyorlar. “Herkes bizden nefret ediyor, bizi öldürecek.” korkusunu gerçekleştiriyorlar.
Kendi kıyametini getirmek demektir bu.
İsmail Bilgen: Hiçbir silah kullanmayarak İsrail’in ne kadar zalim olduğu ortaya çıktı… Onların bu şehadetleri Müslümanları birlik olmaya çağırır inşallah.
İsrail öfkesi Yahudi düşmanlığına dönüşebilir mi?
Suna Bilgen: İsrail derken herkesi bir tutmuyoruz. İyileri de var kötüleri de…
Emine Bilgen: İsrail halkının Siyonistlerini bir kenara ayırırsanız, bize destek olanları da var. Gemide Yahudi olan kişiler de vardı mesela…
Yusuf Bilgen: Bizim karşı olduğumuz Siyonist düşünce.
Biz hiçbir zaman bombanın üzerine ‘alın bu size hediyemizdir’ yazmadık.
Ve bunu çocuklara yaptırıyorlar. Acı olan tarafı da o!
Yazar Chomsky “Naziler Yahudilere ne yapmışsa siz şimdi aynısını Filistinlilere yapıyorsunuz. Ona ağlarken, buna nasıl gülüyorsunuz?” diyor…
Emine Bilgen: Bir İsrailli evime gelse, misafir olarak kabul ederim.
Yusuf Bilgen: İsrail’in yaptığı zulümler anlatılırken “İsrailliler” deniyor; doğru ama bununla İsrailli bireyler kastedilmiyor.
Onların içindeki bu zulümleri onaylamayan vicdanlı insanları her zaman ayrı bir yere koyarız.
Düşünsenize, “Bu zulmü onaylamıyoruz.” diye pankart açan İsrailliler de var.
Biz İsrailli derken, Siyonist düşüncedeki insanları kastediyoruz ama olayı çarpıtmak isteyenler, “Siz Yahudi düşmanlığı yapıyorsunuz.” diyorlar.
Ayşe Tan (Bilgen): Kendini ve dinini bilen insan için böyle bir şey asla olmaz.
Peygamber Efendimiz, Yahudilere düşmanlık yapmamıştır; öyle olsaydı Medine’ye gelir gelmez onları ezer geçerdi.
Onlarla savaşması Yahudi oldukları için değil, hainlik yaptıkları içindir.
O hâlde İslama, Peygamber’e uyan kimseler için Yahudi düşmanlığı söz konusu değildir.
Zaten bu tür bir veryansın Yahudilerin silahıdır. Kötü davranışlarına en ufak tepki gösterildiğinde, “Gördünüz mü tıpkı Naziler gibi Yahudi düşmanlığı yapıyorlar.” diyorlar.
İbrahim Bilgen’nin Otopsi Raporu:
- Sağ göğüs 6. kaburga kemiği civarında bir mermi girişi tespit edilmiştir. Bu mermi sağ akciğeri parçaladıktan sonra karaciğerin sağından belin sağ kısmından (2) çıktığı tespit edilmiştir.
- Belin sağ kısmında yine bir mermi çıkışı tespit edilmiştir.
- Sırtının orta bölgesinde bir mermi girişi tespit edilmiştir. Bu mermi sağ alt koltuk altından çıkmıştır.
- Sağ alt koltuk altında mermi çıkışı tespit edilmiştir.
- Sağ kalçasında bir mermi girişi tespit edilmiştir. Kalçasından giren bu mermi kalın bağırsakları parçalayarak vücut içerisinde kalmıştır.
- Sağ kulak üstünde kafatasında mermi girişi tespit edilmiştir. Bu mermi literatürde ‘bean bag’ olarak tanımlanan saçma taneleri kesesi olduğu tespit edilmiş ve bu mermi beyin lobunun içerisinde kalmıştır.
- Beyin kafatasının içerisinde 3 cm uzunluğunda huni şeklinde bir parça ve saçma taneleri dolu 1 adet bez torba bulunmuştur.
- Vücuduna 3 adet mermi çekirdeği ve 1 adet saçma mermisi girdiği tespit edilmiştir.
- Rapora göre kişinin ölümü ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası kemik kırığı ve kot kırığı ile birlikte beyin kanaması iç organ ve büyük damar yaralanması nedeniyle gerçekleşmiştir.
Bir yıl sonra…
Yusuf Bilgen: Değişen hiçbir şey olmadı. Yeni konvoy gidecekmiş. O konvoy kurtuluşları olur inşallah.
İki yıl sonra…
Yusuf Bilgen: Başta dik durup sonraki süreçte eğilmek çok kötü. İki yıl geçtiği halde davanın açılmaması, İsrail ile ilişkilerin kesilmemesi, halen İsrail gibi bir ülkenin tanınıyor olması, bizi rahatsız ediyor.
Geminin yola çıkması dolaylı olarak engellendi; bu da bizi üzdü.
Gazze’deki ambargo hâlâ devam ediyor. Hükümet Suriye konusunda kükrerken, Gazze’deki ambargo konusunda kısık sesle konuşuyor.
Doğrusu, hükümeti daha samimi sanıyorduk.
Geçenlerde, Avrupa ülkelerindeki STK’lar uçakla Filistin’e gitti. Bir kısmı da Türkiye üzerinden THY ile gidecekti. İsrail, “Bu yolcuları istemiyoruz.” deyince yolcular uçağa alınmadı¹.
İsrail’e dava açmak için askerlerin listesini bekliyorlar, İsrail böyle bir liste verir mi hiç? Ben şahsen hükümetten bir şey beklemiyorum artık. Sanki, eski duruma dönmek istiyorlar ama tepkilerden çekindikleri için yapamıyorlar gibi.
İsmail Bilgen: Bizim davamız daha görülmemişken İsrail’i protesto edenler aleyhindeki davalar jet hızıyla açıldı. “Kahrolsun İsrail!” diyenlerin Mavi Marmara olayını protesto etmek için kullandıkları bu slogan “ırkçılık” bağlamında değerlendirildi. Sonuçta beraat kararı çıktı gerçi ama bu davaların açılması bile abestir.
Bu süreç içinde değişmeyen tek şey: Bizlerin, İsrail’in bu insanlık suçunu unutmayacağımız ve bunu onun yanına bırakmamak için de gereken bütün mücadeleyi vereceğimizdir.
¹Avrupa ülkelerinden Türk Hava Yolları’nın (THY) tarifeli seferi ile İsrail üzerinden Filistin’e gitmek üzere havalimanına gelen 50 kişilik aktivist grup, iddialara göre İsrail’in gönderdiği “yasaklı yolcu” listesinde isimleri bulunduğu gerekçesiyle uçağa alınmadı. 16.04.2012/ Sabah Gazetesi