Bölüm

Kuzuların sessizliği

Ne yani, o dokuz güzel ve saf insan
siyâsî bir kurgu uğruna mı ölmüşlerdi?
Uğur Süleyman Söylemez,
birilerinin siyâsî menfaatleri için mi bir yıldır komada yatıyordu?”

2010 yılının Mayıs ayında, yani Mavi Marmara yola çıkmadan önce, kamuoyunu harekete geçirecek yayınlar yapan medya organlarında Gazze’deki durumun aciliyetini ve önemini belirten ateşli yazılar yazan ve bu duruşlarını katliamdan sonra da bozmayan, yani tutarlı bir çizgide ilerleyen yazarlardan dahi bu iptal olayı karşısında dişe dokunur bir tepki duyulmamıştı.

Ortalık derin bir sessizliğe bürünmüştü. Oysa ki insan, konuya çok vakıf olduğunu bildiği bu yazarlardan ve yayın organlarından içini ferahlatacak, olan biteni anlamlandırmaya yarayacak bir ses bekliyordu…

Çıkan seslerse çok cılızdı. Ne cesur bir eleştiri ne de olayı kamuoyunu tatmin edecek şekilde anlatan bir yayın… Yoktu…

Mavi Marmara’nın Haliç’te zincirlenmesi sessiz bir mutabakatla kabul edilmişti sanki. “Ya onlar da olanlara bir anlam veremiyor ve ne diyeceklerini bilemiyorlar ya da bizlerin göremediği çok haklı ama söylenemez gerekçeler var ki susuyorlar.” diye düşünüyordum.

Mavi Marmara eylemine başından beri karşı duran kesimlerden gelen, bu eylemin bir takım siyâsî menfaatlere hizmet eden bir kurgudan başka bir şey olmadığı, yolundaki eleştirilere karşı da kulaklarımı tıkıyordum.

Ne yani, o dokuz güzel ve saf insan siyâsî bir kurgu uğruna mı ölmüşlerdi?

Uğur Süleyman Söylemez birilerinin siyâsî menfaatleri için mi bir yıldır komada yatıyordu?

Yüzlerce insan, bir hiç uğruna mı hem kendilerinin hem de ailelerinin canını ölüme yatırmıştı?

Ya Gazze’deki yetimler, dullar…

Onların, İsrail askerlerinin barbarlığından korkmadan, her durumda ve her zaman kendilerine destek olacak yürekli insanların varlığına dair umutları konjektürel durumlara mı kurban edilmişti?

Yok, yok hayır… Bu kadar olamazdı…

Ama bu kadar olmadığının kanıtı olarak da biraz daha fazla bilgiye, ne bileyim biraz daha tutarlı ve kapsamlı açıklamalara ihtiyacımız vardı…

Zihinler bu tür sorularla doluyken ve ortalık kuzuların sessizliğine bürünmüşken, hem Mavi Marmara yolcusu hem de Özgür Gazze eylemi için öncesinde ve sonrasında en iddialı yazıları yazmış olan Hakan Albayrak’ın açıklaması yangın yerine dönen yüreklere az da olsa su serpmişti…

Mavi Marmara’nın Gazze seferinin ertelenmesi

Şu günlerde Suriye devriminin 1 numaralı gündem maddemiz olması gerektiğini düşündüğüm için, -Hükümetin Suriye üzerinde yoğunlaşan dikkatini başka bir yere çevirmekten imtina etmemiz gerektiğini düşündüğüm için,
-Nakba ve 1967 savaşının yıldönümleri münasebetiyle organize edilen eylemlerin bazı konjonktürel meselelerden ötürü Arap dünyasında fazlaca makes bulmayışını dikkate almamız gerektiğini düşündüğüm için,

-Hamas ve El-Fetih’in oluşturacağı birlik hükümetinin bağımsız Filistin Devleti’ni Birleşmiş Milletler’e kabul ettirme perspektifine halel getirebilecek hareketlerden uzak durmamız gerektiğini düşündüğüm için,

-Batılı kuruluşların ve aktivistlerin daha önde olduğu bir yardım filosunun Gazze ve Filistin için şu günlerde “İslamcı” ve “Türk” vurgulu bir filodan daha faydalı olabileceğini düşündüğüm için,

-Daha birçok şey için,

Mavi Marmara’nın şu günlerde (Tekrar ediyorum: Şu günlerde) Gazze seferine çıkmasını arzu etmiyordum. Dolayısıyla, seferin ertelenmesini memnuniyetle karşıladım. İçim burkulmadı desem yalan olur, ama böyle olması gerekiyordu.

Herkes benim gibi düşünmek ve Mavi Marmara’nın “Gazze’ye Özgürlük Filosu 2”de yer almayışından memnuniyet duymak zorunda değil tabii. Hayal kırıklıklarını, kızgınlıkları, İHH’ya yöneltilen eleştirileri saygıyla karşılıyorum.

İHH’yı eleştirenlerden bir istirhamım var ama:

Başkan Bülent Yıldırım ve arkadaşlarını eleştirirken, onların samimiyetlerini, cesaretlerini, fedakârlıklarını, adanmışlıklarını, Filistin’e sadakatlerini, Siyonist işgal ve ablukaya tepkilerini soru işaretleriyle gölgelemeye kalkışacak kadar ileri gitmesinler. O soru işaretleri İHH’nın üzerinde çok eğreti duruyor.

Unutmadan: Mavi Marmara’nın bir türlü sertifika alamadığı açıklaması ‘siyaset’ filan değil, buz gibi gerçeğin ifadesidir (Dileyen, Denizcilik Müsteşarlığı’nın ilgili birimine sorabilir).

Ama, dediğim gibi, sertifika alınmış olsaydı bile ben Mavi Marmara’nın şu günlerde Gazze seferine çıkmasını arzu etmezdim. Gün ola harman ola.
21 Haziran 2011, Hakan Albayrak/ Yeni Şafak


Albayrak’ın bu yeni durumu serin bir bakışla değerlendiren yazısından üç gün sonra, bir internet sitesinde Mavi Marmara gazilerinden Abdulhelim Almalı¹’nın hayal kırıklıklarını ve duygularını yansıtan “Mavi Marmara’nın Kelliği” başlıklı yazısını okudum.

Doğrusunu isterseniz aşığıya alıntıladığım bu yazı, biraz karamsar bulmama rağmen, o günlerdeki ruh hâlime daha çok hitap etti…

Ve sanıyorum ki bu işin çilesini çekmiş, bedelini ödemiş insanların da hislerine daha çok tercüman oldu.

Mavi Marmara’nın Kelliği

Filozof Zenon, saçından bir tel koparır ve sorar. Ben kel miyim? Hayır! Bir tel, bir tel daha; sonunda, şimdi kelsin, derler. Peki, ben ne zaman kel oldum?

Aslında, Zenon ilk saç teli koparıldığında kel olmaya başlamıştı.

Mavi Marmara’nın kel olma süreci saldırının olduğu, dünyanın ayağa kaktığı gün başlamıştı.

O sırada Başbakan’a vekâlet etmekte olan Bülent Arınç, sanki savaş istenilmiş gibi, daha ilk saatlerde “Kimse bizden İsrail’e karşı savaşmamızı beklemesin!” açıklamasını yapınca, Mavi Marmara’nın ilk saç telini koparmış ve İsrailli yöneticileri rahatlatmıştı.

İkinci tel, 25. 12. 2010 tarihinde, Mavi Marmara yolcularının Çanakkale’de gemiye bindirilmeyerek otobüslerle gece saat 11.30 da yeniden İstanbul’a geri gönderilmesiyle koparıldı.

Kellik, teller bir bir koparıldıkça ortaya çıkıyordu; en son Bülent Yıldırım, gerçekten de Mavi Marmara’nın kelliğini ilan ederek, başta İHH’ ya güven duyan tüm insanları hayal kırıklığına uğrattı.

Burada bir not düşeyim: Çanakkale’den İHH genel merkezine sabah saatlerinde ulaştığımızda, İHH başkanı Bülent Yıldırım, “Birileri bizi bir yerlere sürüklüyor, birileri bizi kullanıyor” tarzından açıklamada bulunmuştu.

O gün orada birilerinin Mavi Marmara’dan tel kopardığı biliniyordu ve ne hazindir ki; güven, beklenti, samimiyet, iyi niyet gibi duyguları da beraberinde götürmüştü.

Bundan sonra neler olur diye sorulacak olursa Mavi Marmara açısından artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, aksine geriye gidilmiş olacak.

Şehit yakınlarının beklentilerine vurulan darbenin yarasını hiçbir şey kapatmayacak. Katılımcılar ve yaralıların içleri hiçbir zaman rahat etmeyecek.

Belki İHH ve iktidar partisinin beklentileri olan “özür-tazminat” yerine getirilmiş olacak, ama bu hiçbir zaman, ödenilen bedelin karşılığı olmayacak.

Çünkü o yolculukta ödenilen bedellerin tek karşılığı vardır; o da Filistin’in özgürlüğüdür…

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, İsrail’in elini güçlendiren talihsiz açıklamasının gerçekle hiçbir alakası olmadığını bilmiyor muydu sanki… Ya Mavi Marmara gemisinde bulunanların hiçbirinin Türkiye’yi savaşa sokmak için orada olmadıklarını?

O halde neden o talihsiz açıklamayı yapmış ve Mavi Marmara’yı kelliğe taşıyacak ilk saç telini çekmişti.

Dava adamı olmak, dava uğrunda bedel ödemek, ödenmesi gereken bedelin farkında olup yola çıkmak…

Yani, insanlık onuru için yola çıkmış yüzlerce insan…

Onların terk derdi vardı; Gazze’deki insanlık ayıbını sona erdirmek ve orada yaşayan insanların sesi olabilmek.

İsrail’in zalimliğiymiş, Batının ve ABD’nin utanmazlığıymış; hiç birinin umurunda değildi bu…

Aynı hedef için yola çıkılmıştı, zulme uğrayanların tercümanı olacaklardı…

Bütün bunlar siyasetçinin anlayacağı durumlar değildir. Siyasetçi olaylara fayda mantığı içinde bakar, bunun şu veya bu partiden olması bir şeyi değiştirmez, Çünkü mantık fayda mantığıdır.

Mavi Marmara artık; kelaynak kuşu gibi tatlı bir anı olmak, sadece izlenmek, kimilerinin de zevklerini tatmin için İstanbul’un bir limanında ziyaretlere açık tutulacak…

Mavi Marmara hadisesi ise sadece maddi anlamda, yani geminin bir maket olarak kullanılması yoluyla, İstanbul sularında tarihe taşınacak.

Sonra da maddeden ibaret olan o gemi, çürüyüp gidecek.

Ama aynı Mavi Marmara (faydacı siyaset anlayışına kurban edilse bile) manen tarihe şahitlik yapacaktır ve şehit düşen Müslümanların kanları İsrail’i bölgede boğacaktır.

Ve unutulmamalıdır ki; hayat ne şimdiki iktidardan ne de şimdiki İHH yetkililerinden ibaret değildir.

Sanırım bundan böyle, başta İHH yetkilileri olmak üzere pek çok kişi bu konuda söz söyleme hakkını kendilerinde bulmayacak ve konuşmayacaklardır.

Sanırım bundan böyle, Mavi Marmara katılımcılarının vicdanlarını İHH yetkililerinin açıklamaları rahatlatmayacaktır.

… Şöyle bir söz ortalıkta dolaşmaktadır efendim, İHH yetkililerini eleştirmeyin, hükümeti eleştirmeyin.

Tamam, eleştirmeyelim, eleştirmeyelim de kelliğimizin ortaya çıktığını da mı söylemeyelim!

Nasihatlerin musibetlerden evla olması dileğiyle…” 24 Haziran 2011, Abdulhelim Almalı

Mavi Marmara devre dışı kalsa da 2. Özgür Gazze Filosu, otoritelerin her türlü engeliyle boğuşarak engebeli yoluna devam etmeye kararlıydı…

Ama, 2011 yılı için daha geniş katılım ve daha fazla gemi ile hazırlanan filonun Yunanistan’daki gemileri de Yunan hükümeti tarafından engellendi. Kanada ve İrlanda adına hazırlık yapan iki gemi ise Türkiye’den yola çıktı fakat onlar da İsrail engeline takıldı…

2012’nin Mayıs ayında, Mavi Marmara Derneği Başkanı İsmail Yılmaz, Seyrialem Dergisi’nin “Mavi Marmara gemisinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Gemi tekrar hareket etmeli midir?” sorusuna şu cevabı veriyordu:

İhtiyaç olduğunda hareket edecektir, kimsenin şüphesi olmasın. İkinci kez filo yola çıkacaktı ve Mavi Marmara içindeydi bu filonun. Oradan bile yola çıkarsak Siyonist İsrail’in aslında saldırılarla bizi korkutamadığını ortaya koyabiliriz. Saldırı olduğunda 6 gemi vardı, sonra ikinci kez filoya katılan toplam 15 gemi vardı.

Organizasyon yapan kuruluş sayısı 6 iken 20’lere 23’lere çıktı. Fakat ne oldu süreçte? Biz teknik aksaklıklar ve Suriye’ye öncelik vereceğimizi söyleyerek Mavi Marmara’nın filoda olmayacağını söylediğimizde eleştiriler de aldık. Diğer gemiler de Yunanistan’ın İsrail’le kurduğu ilişkiler sebebiyle, Yunanistan’dan çıkamadılar. Yunanistan bu gemilerin önüne geçip limandan çıkışına izin vermemiştir.

O gün biz yaptığımız istişareler sonucu gemimiz filoda olmayacak dediğimizde bazı arkadaşlar bizi anlayamadılar. Suriye hala ciddi bir durumdadır ve daha da kötüye gidiyor. Orayla ilgilenmenin Gazze ile ilgilenmek gibi olduğunu söyleyebiliriz.

Bugün itibariyle 10 bine yakın sivil halk ölmüş ve sayıları bilinmeyen kayıp ve tutuklu insanlar var. Eğer ikinci konvoy engellenmese ve yola çıksaydı görülecekti, gemide yine bizim arkadaşlarımızda olacaktı. Mavi Marmara istişareler sonucu yola çıkmasa da arkadaşlarımız diğer gemilerdeydi.

Eğer ihtiyaç olursa da Mavi Marmara yeniden yola çıkar, bundan hiç bir şekilde çekinmeyiz.” Mayıs 2012, İsmail Yılmaz

 

0 Yorum ↓

Yorum Yok

Yorum Yazın