Bölüm

Palmer Raporu’nun gerçek yüzü

Onlar sadece Türkiye’nin değil hepimizin kahramanları.
Çünkü onlar Evrensel İnsan Hakları için öldüler.” Dror Feiler

Türk basın mensuplarından bir koro, İsrail askerlerini haklı çıkarmaya çalışırken, aklıma, baskının birinci yıldönümünden bir gün önce, 30 Mayıs’ta, Haliç’teki Mavi Marmara gemisinde, kelimelerin üzerine basa basa, “Mavi Marmara’da hayatını kaybedenler benim de şehitlerim. Onlar sadece Türkiye’nin değil hepimizin kahramanları. Çünkü onlar evrensel insan hakları için öldüler. Bunu hiç unutmamak lazım.” diyen İsrailli Dror Feiler geliyor.

Feiler,“Direnmeselerdi öldürülmeyebilirler miydi?” soruma ise “İlk iki kişi İsrail askerleri daha gemiye inmeden helikopterden vurularak öldürüldü. Ben İsrail ordusunda hava kuvvetlerinde askerdim. Dolayısıyla, çok iyi biliyorum ki, eğer sivil insanların üzerine komandolar gönderiliyorsa, ölüm olmaması çok küçük bir ihtimaldir. Çünkü komando askerleri, eylemeleri durdurmak ya da sivillerle ilgilenmek için değil, öldürmek için eğitilirler. Ayrıca, askerler gemiye inmeden önce İbranice anons yaptım ‘Suç işliyorsunuz, uluslararası sulardayız, o gemiye inmeye hakkınız yok,’ dedim. Yani, Mavi Marmara’da akan kanlar ve şiddet tamamen İsrail ordusunun sorumluluğundadır.” şeklinde cevap veriyor ve daha sormama kalmadan, hararetle şunları ekliyordu:

“Eğer insan böyle bir yola çıkıyorsa ölebileceğini düşünür, ama hiç kimse ölmek için gitmez oraya. Biz bunu insan hakları için yapıyoruz ve bu uğurda ölmeye hazırız. Mümkün olduğu kadar çok insanın bizim bütün insanlık için bir şeyler yaptığımızı anlayacağını umuyorum. Uluslararası kanunlara ve Cenevre konvasyonuna aykırı hiçbir şey yapmıyoruz.”

Mavi Marmara’nın İsveçli yolcularından Profesör Matias Gardell de baskın sırasında güvertede bulunan ve olayı birebir yaşayanlardandı. Feiler’e sorduğum soruyu ona da yönelterek baskın anını anlatmasını istedim: “Biz onlara saldırmadık. Botlarına atlamadık. Onlar uluslararası sularda bize saldırdılar. Hiç silahımız yoktu. Zaten, yola çıkmadan önce yetkililer bütün gemiyi aramışlardı. İsrail askerleri, daha gemiye inmeden helikopterden ateş açarak iki kişiyi öldürdüler. Otopsi raporları da açıkça gösteriyor ki çok yakından ateş ettiler. Düşünsene, kamerasıyla çekim yapan çocuğu öldürdüler… Eğer bizi sadece durdurmak isteselerdi, polisi gönderirlerdi. Bu cesaretlerini uluslarası kamuoyunun tepkisizliğinden alıyorlar. Hep katliamlar yaptılar ve her seferinde hiçbir bedel ödemediler.”

Sözlerini bitiren Matias’ın gözleri uzaklara dalıyor bir an ve “Cevdet Kılıçlar, İsveç’e gelip Uppsala üniversitesinde siyaset bilim okumak istiyordu. Eve döndüğümde, okula başvurması için gerekli belgeleri gönderecektim ona… Ama vuruldu…” diyor hüzünle.

Matias bunları söylerken Kolombiyalı eşi Edda da söze girerek “Onlar ateş etmeye başladıklarında ben de güvertedeydim. Ama sonra baskını dünyaya duyurmak için basın odasına gittim,” dedikten sonra, bir sorum üzerine, Kolombiya’nın fanatik İsrail ve ABD işbirlikçisi bir ülke olduğunu anlatarak; BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Kolombiya’nın eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe’yi Mavi Marmara araştırma komisyonuna önermesini sert bir dille eleştiriyor. Ve “Uribe’nin üzerinde çok sayıda insan hakları ihlali davası var. Bir kısmından ceza da aldı. Ayrıca, Mavi Marmara olayının hemen ardından medyaya ‘İsraililer doğru olanı yaptılar.’ diye demeç verdi,” sözleriyle Palmer/Uribe raporunun gerçek yüzünü ortaya seriyordu.

Gördüğünüz gibi, baskın sırasında geminin güvertesinde İHH gönüllüsü, savaşçı ve İslamcı Türkler varmış gibi bir algı yaratmak isteniyorsa da gerçek bambaşka…

Açıkçası, gazeteci geçinenlerin, ortada 29 Eylül tarihli rapor ve o rapora dayanarak alınan BM kararları, gemideki görüntüleri hem BM Konseyi’ne sunan hem de tüm dünyaya yayan Iara Lee’nin belgeseli ve yüzlerce görgü tanığının ifadeleri, konuyla ilgili o kadar kitap, dergi varken; sözde dürüstlük adına vicdan muhasebesi yaparmış gibi gerçekleri çarpıtarak ortaya mesnetsiz sorular atmalarının masumiyetine hiç ama hiç inanmıyorum.

Ha, bu iftiraya varan mesnetsiz sorgulamaları, olan biteni başından sonuna takip etmeyen herhangi biri iyi niyetle yapabilir tabii ki… Ama kendisine “gazeteci” sıfatını yakıştıranların kamuoyu algısını çarpıtarak Mavi Marmara yolcularını böylesine haklı oldukları bir davada haksız konuma sokacak yalan yanlış sorgulamalar yapma lüksü yok.

Hepimiz biliriz ki her konuda olduğu gibi Mavi Marmara meselesinde de her türlü sorgulama, hakikati arayıp bulmak için yapılır ve yapılmalı da… Ama onların yaptığı, hakikati aramak değil, Palmer Raporu’nun yalanlarına kılıf uydurmaktı…

0 Yorum ↓

Yorum Yok

Yorum Yazın